f

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore. Excepteur sint lorem cupidatat.

You may like:

Program Eğitmeni

Ceyda TEZEL
MCC Eğitmen

Sertifika

 

“Değişim sen karar verdiğinde başlar!” 

Arılar ve Sinekler

Birkaç haftadır katıldığım farklı bir eğitim programı “Aile Yaşam Sanatı”. Aile yaşamını bir sanat olarak değerlendirmek oldukça çarpıcı geliyor bana ve farklı konu başlıkları altında davranış şekillerimiz üzerinde duruyoruz çalışmalar sırasında uzunca… Son dersin konusunda iki farklı yaklaşımdan bahsetti hocamız; “Tüketiciler” ve “Öğrenciler”. Tabi burada olduğu gibi dersi anlatmak değil niyetim, ancak beni oldukça etkileyen bu konu hakkında kısaca bir fikir vermek adına şu şekilde özetleyebilirim:

 

Tüketiciler; hayatın merkezine kendisini alan, yaşamı kendi isteklerini gerçekleştirmek için bir alan olarak gören, diğer insanları bu isteklere ulaşma yolunda kaynak olarak değerlendirme eğiliminde olan, daha çok her şeyin sınırlı olduğu yani kıtlık bilincinde yaşayan insanlar olarak tanımlanıyor. Sadece bu kadar değil tabii, bu yalnızca bir kısmı. Adı üzerinde, sürekli bir “tüketim” algısı içerisinde yaşıyor bu tür insan; eşyayı, gıdayı, doğayı, canlıyı, cansızı, var olan her şeyi, belki olduğu gibi yaşamı ve en acısı da kendini tüketiyor.

 

Öğrencilere gelince; onlar, hayatın merkezine kendi inançları bazında yüksek ilkeleri, ahlak kurallarını, yaradılış kanunlarını alan, yaşamı bir okul ve diğer insanları da bu okuldaki öğretmenler olarak gören, hayatındaki olayları dersler ve sınavlar olarak karşılayan ve bir şekilde her şeyin sağlandığı bolluk bilincinde yaşayan insanlar olarak tanımlanıyorlar.

 

Öğrencileri tüketicilerden ayıran birçok özellik var ve bunlardan en dikkat çekeni bir zorlukla karşılaştığında öğrencinin ortaya koyduğu tavırlar. Sakin kalıyor öğrenci zorluklar karşısında, olayı reddetmiyor ve değiştirmeye çalışmıyor, sebebini düşünüyor “ben bunu neden yaşıyorum?” sorusunu sorarak kendine… Bu bana biraz da “Bazen Yalnızca Gülümse”  yazımı hatırlattı, hani diyordum ya geliyor mu aklımıza “bu yalnızca benim başıma mı geliyor?” diye sormak… İşte “öğrenci” bu soruyu soruyor zorluklar karşısında…

 

Şöyle bir bakınca, bir şeyler buluyor muyuz kendimizde tüketicilerden? Bu güne kadar neleri tükettik? Daha ne kadar tüketmeye devam edeceğiz? Ve tüketerek varacağımız yer neresi olacak? Hani derler ya mutluluk bir varış noktası değil yolculuğun kendisidir diye, tüketmekle geçen bir yolculuk mudur bu acaba?

 

Peki, öğrenci olduğumuz zamanlar var mı? Okula ve öğretmenlere saygı duyduğumuz, öğrenmek için çabaladığımız ve her dersi özenle, hevesle, iyi-kötü ayrımı yapmaksızın öğrenmek için çabaladığımız zamanlar?

 

Arılar ve sineklerden bahsetti derste hocamız… Arı; onca çöpün içerisinde gider tek çiçeği bulur. Ve sinek; yemyeşil, bin bir çiçekle kaplı uçsuz bucaksız bir kırda gider bulacağını bulur. İşte dedi; öğrenciler hep arı bilincindedir! Ne müthiş bir metafor…

 

Bana öyle geliyor ki, her birimiz içimizde hem tüketiciyi hem de öğrenciyi barındırıyoruz ve aynı şu eski Kızılderili hikayesinde* olduğu gibi, hangisini daha çok beslemeyi tercih edersek onun kazandığı bir savaş veriyoruz.

 

Öğrenmenin sonu yok diyen bir tüketici için bu laf klişeden öteye geçmezken, bir öğrenci bunu söylediğinde yaşamının keşif yolculuğunda attığı adımların takibindedir sanırım. Siz hiç söylediniz mi bunu kendinize? Öğrenmenin sonu yok dediniz mi?

 

Ebru Oğuş

Profesyonel Koç, Eğitmen

CoachTeam Magazin Mart 2017

 

Ø Ø Ø Ø Ø

 

*Yaşlı Kızılderili reisi ve torunu kulübelerinin önünde oturmuşlar, az ötede birbirleriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, öteki siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendisini bildiğinden bu yana o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin neden ikinci köpeğe gereksinim duyduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık.  Torununun bu yöndeki sorusunu, yaşlı reis bilgece bir gülümsemeyle yanıtladı:

 

“Onlar benim için iki simgedir.” dedi; “Biri iyiliğin, öteki kötülüğün simgesidir. Aynen bu köpekler gibi, iyilik ve kötülük de içimizde sürekli bir savaş içindedir. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için sürekli yanımda tutarım onları.”

 

Çocuk dedi ki; “Onların arasında bir savaş varsa, bir kazananı, bir de kaybedeni olmalı.” ve sordu: “Dede, sence hangisi kazanıyor bu savaşı?”

 

Reis, şu yanıtı verdi: “Ben, hangisini daha çok beslersem, savaşı o kazanır.”

User registration

You don't have permission to register

Reset Password